Türkiye'nin bir güzel futbol cenneti olduğunu söylemek için futboldan anlamıyor olmak yeterli; ancak Türkiye'nin sömürgeci ve ayrımcı futbol kültürünün kâbesi olduğunu söylemek için tek ihtiyacınız olan Yıldırım Demirören, Adnan Polat ya da Aziz Yıldırım olmamak.
Yıllardır tribünlerde, kafelerde, evimde bir futbol maçı gördüğümde o garip ilüzyona kapılıp gidenlerdenim. Yirmi iki adamın tek bir top için verdiği mücadele hep ilgimi çekmiştir. Birbirlerine attıkları tekmelerin de, çalımların da hayatta uğradıkları haksızlıklara verdikleri tepkiler karşısındaki sessizliklerinin dışavurumu olduğuna inanmıyorum elbette. Aksine, ben futbolu gladyatörlerin alana çıktığı ve birilerinin “ölüm” diye bağırdığı o alana benzetiyorum. Dünyanın farklı alanlarından toplanan kölelerin itibarları için bir gün omuz omuza dövüştüklerini bile yenmeyi hesaplayarak mücadele ettikleri bu dev alan verdiği şehvetin yanında derin bir keder de yüklüyor bana. Dünyanın en bencil hesaplaşmasını izliyoruz hep beraber.
Futbol İçin Bir Kalite Ölçütü Olarak “Erkeklik”
Ünlü Gladyatör filmi ile futbol arasındaki en büyük fark birinin film diğerinin ise gerçek olması. Futbol hiç de kollektif bir durum değil artık. Sahada oynanan şey birilerinin size kiraladığı bir mülkiyet, peki ya o mülkiyeti edinenin “kalite” ölçütü ne? Bu senenin bize öğrettiği en önemli şey yeşil sahalardaki hormonlu domateslerin “kalite” ölçütünün onların tabiriyle “gerçek birer erkek” olmak olduğu idi. Neydi gerçek erkek? Hakkında homoseksüel söylentisi çıkınca “Kızkardeşinle bize gel de göstereyim” diyen mi? Mikrofonları karşısında görünce sanırım aklını kaçıran Ballack'ın menajeri ne demişti: “Homoseksüeller yumuşak oynar.”
'Sol Açık' ve Hayatın Estetiği
2007 yılında Radikal'de bir yazı yayınlandı. Küçük İskender imzalı yazının başlığı 'Sol açık'tan Mektup idi. Futboldan anlayanlarınız bilirler, Harry Kewell'dan Ryan Giggs'e dünya futbolunda top onlarda değilken bile seyrine doyamadığınız kimi futbolcular bu alanda oynar ve size futbolun aslında barbarca bir şey olmadığını hatırlatırlar. LGBTT'nin futboldaki pozisyonu 'sol açık'tır benim gözümde. Hayata ve futbola hep güzel olanı katan ve sahanın geri kalanının şaşkınlıkla izledikleri. Kim ne derse desin bugün sol açıklar her yerdeler. Heykelden futbola, şiirden romana, gazete köşelerinden golf sahalarına hayata güzellik katanlar, insanlara değil hayata çalım atarak hep bir sıfır önde olanlar sol açıklardır. Onların bir kısmının kitapları sapkın bulunur. Fotoğrafları lanetlenir. Bir popstar ise eğer mevzubahis, lanetlenir muhafazakâr toplum tarafından. Ama gün gelir, devran döner ve sol açığın ayağına gelir top. Siz sadece O'nu izlersiniz. Topa dokunuşundaki o çocuksu heyecanı da, koşarken hissettirdiği asaleti de aynı oranda seversiniz. Sol açıklar bu hayatın en güzel gollerini atmaya devam ediyorlar. Varsın hayatı siyah ve beyazdan ibaret gören büyük kulüp yöneticilerinin, neresinin büyük olduğunu bir türlü anlayamadığımız, zannımca sömürmek konusunda kafaya oynayan üç büyüklerimizin transfer gündemine giremesinler, varsın giremesinle meclise. Hayatın ve aşkın meclisinde sol açıklardır daimi kazanan.
Sarphan Uzunoğlu, İzmir Ekonomi Üniversitesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder