Her gün gazetelerde yayınlanan onlarca haberin ortaya çıkış sürecini düşündünüz mü? Türkiye’de çıkan gazetelerin sayısını ve çalışanların sayılarını düşündüğünüzde yalnızca %20’si gazetelerde yer bulan haberlerin gündemimizi belirlemedeki etkisi sanırım tartışılamaz.
Peki bir gazetenin kamusal yararı sağlayan haberi seçmesi yeterli midir? Elbette hayır. Haberler işlenişleriyle akıllıca analizlere de iktidar korkusu ve sermaye tapınmacılığına da yol açabilir. Aradaki seçim ise okura değil haberi yazana ya da haberi yayınlayana kalmıştır.
Haber yazımı sürecinde bir gazetecinin elinde bilgisinin yanında fikri de vardır. Bir gazeteyi haber ajansından farklı yapan da fikirdir. Kısacası, Türkiye’deki yeni nesil sermayenin yeni gözdesi demokrat gazetenin sandığı üzere bir fikre taraf olup haber yapmak kendilerinin parlak fikri değildir. Eleştirel teori hiçbir metnin tamamıyla masum olamayacağını söylerken tam da bu noktayı işaret etmektedir. Şu kesindir ki bir gün bilgisayarlar yer ve zaman bilgileriyle politik doğruculuk içeren haberler yazana dek her haber taraflıdır. Peki her fikir gazeteyi ajanstan farklı kılar mı? Gazeteyi gazete yapan nedir? Tutumu mu, yoksa yer aldığı plazanın arazi genişliği mi?
Cevap elbette tutumdur. Türkiye’deki sosyalist yayın kuruluşları yıllardır taraflardır; ancak hiçbiri iktidara taraf olmadığından kimse; ama üst sınıfın borusu haline gelmiş neredeyse hiçbir iletişimci bu gazeteler için “cesur” ya da “devrim niteliğinde” diyememiştir. Türkiye’deki iletişimciler, köşe yazarı olduğunu sananlar ve medya patronları ait oldukları zümrenin dilini konuşmayan gazeteleri yok saydıklarından tıpkı Doğan’ın yaptığı gibi zor duruma düştüklerinde hakim sınıfın dilini farklı bir aksanla konuşan Taraf gazetesine röportaj verir ya da Dinç Bilgin gibi bu tür yayınlarda günah çıkarırlar.
Sorun tam da burada başlar. Bir gazete, gazete olarak bir duruşa sahip olduğunu, kısacası farklılık noktasını kanıtladığında logosu ve baskı sayısından başka bir şeye okura hizmet eder. Okurun beklentileri gazetenin ortaya koyduğu fikir ile ilintilidir. Peki Türkiye gazetelerinin fikir haritalarından ne çıkarabiliriz? Yandaş, candaş denilen tüm bu medya türlerinin aynı tarafta olduğunu gören bizler için durum farklıyken halka bu söylem benzerliğinden nasıl haber verebiliriz?
Türkiye’de yapılan söylem analizleri bir işe yaramıyor. İşte tam bu noktada Türkiye’de yeni üreyen “medya” sayfalarının önemi ortaya çıkıyor. Söylem analizinin dışına taşan işlerin burada sergilenmesi ve eğri ile doğruyu öğreten didaktik bir anlayışı aşan, insanları zamanın doğrularını aşıp “gerçek” ile tanıştıran, felsefi bir üslubu da olan bir medya kültürünün ortaya çıkarılması şart oluyor.
Geçtiğimiz günlerde Yeni Harman’a ve Leman’a yönelik Taraf gazetesinde yapılan haber ve yazılan yazılara Yeni Harman’dan sert bir cevap geldi; ancak bu cevap Taraf’ın aksine retorikten ibaret değildi ve kanıtlara dayanıyordu. Suçlamalardan ziyade belgeler vardı. Türkiye’de gazetecilikte “çamur at izi kalsın” döneminin geride kalması için Yeni Harman’ın özellikle Yasemin Çongar’ın 28 Şubat döneminde Merve Kavakçı’yı deyim yerindeyse yok etmek için nasıl çaba sarf ettiğini ortaya çıkarışına önem vermek şart.
İdeolojilerle başa çıkmak zordur; ama yalanla ve sahte olanla başa çıkmak on kat daha zordur. Zamanın değerlerine göre farklı elbiseler giyen isimlere geçmişlerini hatırlatmak gazeteciliğin asıl görevidir. Bugün kapitalizmin prestijini koruyan Halkla İlişkiler sektörü gücünü tam da bu elbiselerin dikim sürecinden almaktadır. Başbakan’ın konuşma metinlerinden, CEO’ların yaratılmış “en sevdikleri kitaplarına” kadar belirleyen bu kültürün en sevdiği kişiler ise “Pundit” denen güçlü köşe yazarlarıdır. Sistemin ağzı bu yazarlar olduğuna göre Yeni Harman örneğinde olduğu üzere sistemle mücadelenin en güzel yolu çenelerini hiç bilmedikleri bir biçimde hakikatin gücüyle kapamak olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder