3 Kasım 2010 Çarşamba

‘Sahne arkasındaki zengin adamın köleleri: Gazeteciler’ / Evrensel 03-11-2010

Türkiye medyasının en büyük sorunu nedir? Oligopol yapı, reklamveren yayıncı ilişkileri, siyasi baskılar gibi birçok cevaptan bahsedebiliriz. Yine de bu cevapların her biri içlerinde bir kolaycılık ve gazetecilik yapanlar açısından bir kolaya kaçış barındırır. Bugün Türkiye basınının en büyük sorununun cesaretsizlik ve kabullenilmiş bir çaresizlik olduğunu söylemek oldukça gerçekçi.

“Bağımsız basın şerefine kadeh kaldırmak maskaralıktır.”
Aslına bakarsanız dünya üzerinde yapılan gazetecilik göz önüne alındığında Wikileaks gibi birkaç radikal örnek hariç küresel gazeteciliğin ilkelerinin yerlerde süründüğünü görebiliyoruz. Bu çürümüşlük halini en güzel özetleyen konuşmalardan biri 6 Eylül 1880 tarihinde Karl Marx’la yaptığı söyleşi yayınlandığında dünya tarihinin geri kalanına mühim bir belge bırakacağı muhtemelen o dönemde birçok insanca tahmin edilmeyen John Swifton’a ait. Ekşi Sözlük’te usuyitik adlı kullanıcı tarafından paylaşılan ve gazetecinin içinde bulunduğu ruh halini ve etik çöküntüyü anlatan konuşma şöyle: “Dünya tarihinin bu aşamasında, Amerika’da özgür basın diye bir şey olmadığını siz de ben de biliyoruz. Hiçbiriniz sahici kanaatlerinizi yazmaya cesaret edemezsiniz, etseniz bile, asla basılmayacağını bilirsiniz. Ben gerçek düşüncelerimi bağlı olduğum gazeteye sokmamak için para alıyorum. Sizler de benzer paraları, benzer nedenlerle alıyorsunuz. Aranızda gerçek düşüncelerini yazacak kadar aptal olanınız varsa, kendisini sokakta başka bir iş ararken bulacaktır. Gerçek düşüncemin gazetemin tek bir nüshasında görünmesine izin versem, yirmi dört saat geçmeden işimden olurum. Gazetecinin işi, gerçeği yok etmek; açıkça yalan söylemek; saptırmak; kötülemek; servet tanrısına yaltaklanmak ve günlük rızkını çıkarmak için ülkesini ve soyunu satmaktır. bunun böyle olduğunu ben de, siz de bildiğinize göre ‘bağımsız basın’ şerefine kadeh kaldırmak da nasıl bir maskaralıktır! Bizler sahne arkasındaki zengin adamların köleleriyiz. Bizler, ipleri çekildiğinde dans eden kuklalarız. Yeteneklerimiz, imkanlarımız ve hayatlarımız başkalarına aittir. Entelektüel fahişeler: Bizler buyuz.”

Swifton’un konuşmasının sert tonu bizi rahatsız ediyorsa vicdanen kimi rahatsızlıklarımızı su yüzüne çıkardığı için. Türkiye’de entelektüel gazetecilikten bahsetmek için çok geç kaldığımız ortada aslında. Brecht’i muhtemelen tanımadan ve eserlerini okumadan Brechtçi tiyatroya küfreden Yıldıray Oğur tipi gazetecilerin “star gazeteci” adı altında raflara sürüldüğü bu dönemde gazetenin bilgilendirici işlevinin yanına entelektüel bir işlev koyamadığımız ortada. Aslına bakarsanız Türkiye’de bu konuşmadan belki haberdar belki de bihaber olan yine de bu konuşmanın bilincinde olarak muhabirlik ya da yazarlık yapan bir camia da mevcut. Birgün’den Ümit Alan’ın bir süre önce Türkiye’nin en onurlu köşesi olarak nitelediği Türkan Albayrak direnişini haberleştiren gazeteciler, Tekel Direnişi’nde direnenleri teröristlikle yaftalayan bir bakana rağmen haberlerine konu eden gazeteciler bu konuşmadan az da olsa ders alanlardan örneğin. 24 Ekim 2010 tarihli Kıyıdan programında Türkan Albayrak’la konuşup Habertürk gibi bir kanalda Albayrak’ın direnişine destek veren Ece Temelkuran da TMK mağduru çocuklar için hazırladığı haberlerle Express ekibi de aslında bu konuşmada bahsedilen gazeteciler sınıfına girmiyorlar. Bu açıdan baktığımızda ana akımın içinde de alternatif akımda da her türlü tahakkümü ve birilerinin kölesi olmayı reddeden bir damar bulunabiliyor. Peki bu Swifton’un sözlerinin önemini azaltıyor mu? Kesinlikle hayır. Tam bu noktada düşünce ve bilgilerle donatılan bu satır ve sütunların hakkının yurttaşa ait olduğunu unutmamakta fayda var. Bu yüzden Radikal’in sokak yazarlığı kavramını kendi icadıymış gibi sunmasına gerek yok, haber zaten sokaktadır, onu siyasetçilerin afili salonlarına ve halkla ilişkilercilerin yolladığı bültenlere kimin hapsettiğiniyse reklamverenlere ve patronlara sorun, cevap zaten sorunuzda saklı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder