Geçtiğimiz on yılın medya-iktidar ilişkilerindeki sözde dalgalanmanın altında aslında ciddi bir uzlaşı ve yükselen bir istikrar olduğunu fark ettiniz mi? Bu uzlaşıyı görmek için gazetelerin muhasebe departmanlarına inmeye lüzum yok.
Geçtiğimiz on yılın medya-iktidar ilişkilerindeki sözde dalgalanmanın altında aslında ciddi bir uzlaşı ve yükselen bir istikrar olduğunu fark ettiniz mi? Bu uzlaşıyı görmek için gazetelerin muhasebe departmanlarına inmeye lüzum yok. Taraf, Star gibi gazetelerde yazan Mehmet Altan, Roni Margulies gibi isimlerle yeni Radikal’in bel kemiğini oluşturacak Oral Çalışlar ve Cengiz Çandar gibi isimlerin ekrana hızlı sıçrayışları bunun açık kanıtları. Bu isimlerin televizyondaki var oluşu medya alanında temsil edilecek fikirlerin terazisinde dengenin hükümete yarayacak biçimde yeniden düzenlenmesi anlamına geliyor.
Aslında bu kartların yeniden dağıtıldığı bir süreç ve referandumun ardından kasanın sahibinin yerini garantilediği ortada. Medyada sermaye kartlarının dağıtılmasından sonra kanaat önderi sıfatlarının da bir şekilde dağıtılması gerekiyordu; ancak bu operasyon ATV ve Sabah için verilen krediye benzer bir yolla yapılamayacağından çok daha farklı bir süreç işledi. Açık oturum programlarının sayısı arttı. Belirli görüşleri temsil eden isimler özenle seçilerek kanallara yerleştirilirken hükümete göre “solu” temsil eden isimler de bu kişilerle beraber ülkenin geleceğini tartışmaya başladılar. Sorun tam da burada başladı. 1990’ların siyaset meydanı geleneği, yerini benim NTV tipi yayıncılık dediğim, sorgulamayan, bildik ezberlerin temsillerine bıraktı. Programlarda artık sonuç aranmıyor, orada sol adına temsilen bulunan Oral Çalışlar gibi isimler de AKP’nin politikalarını kafa sallayarak onaylamaya başlıyordu. Sonucunu bildiğimiz o futbol maçında orada sol adına bulunduğunu iddia edenler emekçilerden bahsetmeksizin yeni dünya düzeninden ve güç dengelerinden bahsediyorlardı. İktidarın kiri ağızlarından dökülürken, AKP’nin kurgusu tamamlanıyordu.
Medyada devam süreci açıklarken güncel siyaset referanslarına önem vermekte fayda var. Referandum günü Başbakan’ın yaptığı konuşmada teşekkür ettiği “Yetmez; ama evet” hareketine dahil olan Eşitlik ve Demokrasi Partisi ile Devrimci Sosyalist İşçi Partisi’nin sadece kürsüde değil, ekrandaki temsilinde de meydana gelen artış sizce doğal mı? “Yetmez; ama evet” hareketi sekreteri geçtiğimiz günlerde artık siyaset sürecinin “Evet” ve “Yetmez; ama evet” diyenler arasında geçeceğini söylerken tarihsel olarak kamusal alanın ve medyanın yeni hakimlerinin kim olduğunu doğruluyordu. Türkiye medyası adı sayılmasa da o gün kürsüde Tayyip Erdoğan’ın teşekkür etmesi gereken ilk kurumdu belki de.
Aralarında Evrensel’in de bulunduğu bir grup gazete ve birçok sosyalist parti o akşam Türkiye medyasında yoktu. Boykot oranı da bir istatistikten ibaretti. Saflar belirlenmiş, genellemeler yapılmış, “Hayır” diyenler için ortak bir tanım üzerinde uzlaşılmıştı. Ne Tunceli’deki EMEP faktöründen bahsedildi ne de yeni anayasanın aldığı Evet oranının referanduma katılma hakkı olanlar arasındaki %42’lik oranından. Çünkü kılıçlar çekilmiş, referandum yeni bir anayasa değil taraflar arası bir düello olarak sunulmuştu.
Türkiye’de medyada oluşan temsilin vardığı şu noktada iki soru sormakta fayda görüyorum. Birincisi, Türkiye’deki sermaye iktidar ilişkilerinde iktidarın ipleri tamamen eline aldığı şu noktada geri dönüş mümkün mü? İkincisi, Türkiye’de iktidarın kirinden arınan ve sistemin barajını geçmeyen; ama değiştirmeye gönüllü olan medya bu özünde aciz, görünürde güçlü medyayla nasıl mücadele edecek? Geri dönüşü istemediğimiz ortada. Çözüm ikinci soruya cevap bulmakta. Biçim ve içerik olarak konuşan kafalardan öteye geçen, illa ki birilerini konuşturacaksa ötekileri konuşturan bir medya izlenme oranlarının galibi olamasa da vicdanen gücün asıl sahibi olacaktır. Hayat TV’deki Referanduma Doğru programında yapılan açıklamaların sosyal paylaşım ağlarındaki yayılma oranına bakıldığında ABD’nin başkanını viral ve gerilla pazarlama diyebileceğimiz yöntemlerle seçtiği dünyada böylesine genç bir nüfusa başka bir değişimin mümkün olduğunu göstermek hiç de zor değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder