Devlet makamından şahıslar üstüne konuşmanın demode olduğu zamanlardayız. Artık devletliler, devlet, kendi yerine ondan çok daha afili laflar edebilecek adamlara sahipler. Efendiler ve sahipleri arasındaki bu derin ilişkiyi açığa çıkarmak için çek senet defterine ihtiyacımız yok. Temiz bir söylem analizi bize yetiyor da artıyor. Hatta işin akademik boyutundan haberdar olmaya gerek yok, ırkçılar ve milliyetçiler, köşelerinden bize “Bu vatan bizim, siz hain dalkavuklarsınız” diye bağırmakta tereddüt bile etmiyorlar. Irkçı olmak bu ülkede suç değil, hatta ceza evinde evlilik ve alınan kilolarla ya da en çok okunan gazetede bir köşeyle ödüllendirilebiliyor.
11 Şubat 2011 tarihli statükonun amiral gemisi Hürriyet’teki yazısında Yılmaz Özdil aslında hepimize “ayağımızı denk almamız gerektiğini” söyleyen o afili ceketli bol yıldızlı komutanların ve Erhan Tuncel gibilerinin safında olduğunu söylüyor. Peki sahiden ne hissediyor Kıbrıslılar, ne düşlüyorlar, ne yaşıyorlar?
MİLLİYETÇİLERİN “UNUTMA!” EDEBİYATI
Kıbrıs’taki Havadis gazetesinden arkadaşımız Hasan Yıkıcı, Kıbrıs’ın güneyinde aktif olan Milliyetçiliğe Karşı Gençlik Örgütü Aktivistlerinden Kariati Athina ile yaptığı görüşmede adanın her iki yanındaki halklarda halihazırda görülen ırkçılık eğilimini konuşmuştu. Söyleşide adanın her iki yanında da devletlerin değişimi ve dostluğu istemeyen kirli eliyle yürütülen kampanyanın da iç yüzünü ortaya seren çeşitli örnekler vardı; ama Athina’nın verdiği en güzel örnek 15 ve 20 Temmuz tarihlerinden, yani adanın iki dönüm noktasından. Kıbrıs’taki iki hakim gücün birbirine zulmettiği bu iki tarihle ilgili olarak kuzeydekiler “15 Temmuz dönemini unutma” derken adanın güneyinde duvarlarda şöyle yazıyor: “20 Temmuzu unutma”.
Yılmaz Özdil, o duvarlara “Unutma” yazan sistemin o çocuklara yaptığını görmeyenlerden. Dahası, Kıbrıs’ın o arada kalmış, başbakan gibilerinin karşısında sessiz kalacağı düşünülen psikolojisinin mimarisinde katkısı olanlardan. O devletin yüksek çıkarlarıyla “Ayşe tatile çıkabilir” modunda tüm dünyanın gözünde “işgalci” konumuna gelişine hiçbir şekilde ses çıkarmıyor. O’na göre görev yerine getirilmiş, bedel ödenmiş. Kıbrıs artık Türklerindir. Tıpkı gazetesinin manşetinin yanında gözümüze sokar gibi belirtildiği gibi: Türkiye’nin Türklerin olduğu yalanı gibi yani.
KAPİTALİZMİN ARACI OLARAK MİLLİYETÇİLİK!
Hasan’ın yaptığı söyleşiye dönecek olursak burada üstü çizilen bir nokta var: Kapitalizmin aracı olarak Milliyetçilik. Tarih boyunca “sağ” görüşten olan, kapitalizmle hiçbir alıp veremediği olmayanların, din ya da milliyetçilik gibi kavramların ardından vahşi ve acımasız ideolojilerini bize yedirmelerini izledik. Bugün özdil gibi “pundit”ler, karşımıza çıkıp bize yurtseverlik dersi veriyorlar. Özdil 2010’da “Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De!” girişimi tarafından muhtemelen yazılarını okurken kendisine okkalı sevgiler yollayan halkın oylarıyla yılın ırkçısı seçilmeyi içine sindirmiş olacak ki yazısını şöyle bitiriyor: “Bugün, oralarda, utanmadan, Türkiye defolsun gitsin diye “hastir” pankartı açan Rumdalkavuğu lavuk! Yüreğin varsa... Gel de al. “
Kıbrıs’ı yıllarca parababalarının çiftliği gibi kullanan, bürokrat zengin etme atölyesine çevirenler için şimdi Kıbrıs’ta yaşanan herhangi bir dram öyküsü eğer kuzeyde yaşandıysa altın değerinde. Hemen köşelerine bunları taşıyıp “Yaşasın Türkiye’nin sonsuz gücü” diyerek devletin zulmüne “Hastir” diyenlere ders vermeye kalkışacaklar. Onlar, adanın güneyini hiç görmeyecek, tatiller dışında Kıbrıs’a hiç gitmeyecekler.
Kıbrıslılar başkaldırının Türkçe anlamını çoktan unutmuş gibi gözüken bizlere hangi dilde olursa olsun anlamamız gereken harika bir ders verdiler. Güneyde ya da kuzeyde. Kıbrıs’ın genç halkları direniyor. Bırakınız “Hastir” desinler, bırakınız dünyaya güzel bir hareket göstersinler tam da içlerinden geldiği gibi. Biz hakkımızı almaya varız Özdil, sen holdinginin parlak merdivenlerinden inmeye var mısın?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder