Umut Güner benim hem dostum hem de arada bir de olsa yazınca "İyi ki yazıyor, keşke daha düzenli yazsa" dediğim, takip ettiğim isimlerden biri. Kaos GL ile birlikte tüm Türkiye'ye örnek olacak bir mücadele vermekle kalmıyor, gülümseyen bir eylemliliğin mümkün olduğunu hepimize hatırlatıyor. Özellikle CHP ve AKP'nin aday trans adaylarına yönelik eleştirilerini içeren yazısı, biraz da yeni aday listelerinde LGBT'ye yine bir adaylık ihtimali yar edilmeyişi vesilesiyle O'nu Jiyan'da ağırladım...
Sarphan Uzunoğlu: Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğin için sağol. Bir insan hakları ve LGBT aktivisti olarak tanımlıyorum ben seni; ama sahiden, ne yapar bir aktivist? Günlük olarak nelerle uğraşıyorsun?
Umut Güner: Soruyu irdeleyerek başlamak istemem ama kendimi aktivist olarak nitelendirmiyorum. Yaptığım şey aslında sıradan yaşadığı kentle, sosyal çevreyle, işiyle, ailesiyle yada her hangi bir şeyle derdi olan birinin yapması gereken şeyler olduğunu düşünüyorum. Aslında herkes kadar benim de derdim var. derdlerimi dile getiriyorum sadece. Aktivist misin sorusuna geyik olsun diye ben genellikle pasifistim diye
Kaos GL aktivisti ne yapar diye sorduğunda ise, öncelikli olarak en temel sorun alanlarından biri medya olduğu için sanırım medya eleştirisi yapabilmek ve haberi homofobi ve transfobi karşıtı bir bakış açısıyla haberi irdelemek gerekiyor. Biz Kaos GL’de yazılı ve yeni medyada yer alan LGBT’ye ilişkin bütün haberleri tarıyoruz. Bu kapsamda belirlediğimiz ve uzlaştığımız kategoriler üzerinden tarama yapıyoruz. Sonrasında ikinci aşamada bu haber, homofobiden ve transfobiden arınmış bir şekilde yeniden nasıl servis edilebilir diye soruyoruz. Ve bu noktada kaosgl.org için haber hazırlama süreci başlıyor.
LGBT’ye ilişkin akademik çalışmalara destek olmaya çalışıyoruz, aynı zamanda Kaos GL içerisinde Eğitim komisyonumuz var, eğitim alanında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı derslere katılıyoruz, akademisyenlerle iletişim kuruyoruz.
Kaos GL’de hiçbir günümüz planladığımız gibi gitmiyor, sürekli bir son durum gelişmesi ile günü yeniden planlamaya ve yeni bir şeyleri baştan planlamaya çalışıyoruz. Dergi, web sitesi, insan hakları ihlalleri, lobi, savunuculuk derken günlerimiz geçiyor.
Tabii bir de Homofobi karşıtı buluşmayı unutmamak lazım, homofobi karşıtı buluşma 17 mayıs günü finalleniyor ancak biz hazırlıklarına senenin başında başlıyoruz, şubat, mart, nisan ve mayıs aylarında etkinlikler düzenliyoruz. Kaos GL olarak homofobi karşıtı her adımın görünür kılmak için uğraşıyoruz ve bu uğraşıyla günlerimiz geçiyor.
Kaos GL için Ali Erol'la ikiniz vazgeçilmez bir ikili gibisiniz. Dergi ve web sitesi çevresinde oluşturduğunuz bu sivil eylemliliğin politik alandaki karşılığına dair birkaç şey sormak istiyorum. Öncellikle seçimler öncesinde sen aday listelerinden memnun musun?
Ali ve ben, aslında on yıldır her günümüzü birlikte geçiriyoruz, ancak Kaos GL olarak ürettiğimiz değerlerin ve emeklerin görünür kılınması için mücadele ediyoruz. O işi kimin yaptığı önemli değil. Kaos GL bence Türkiye’de LGBT bireyler için politik bir hat yarattı ve aynı zamanda bu hattın değerlerini belirledi. Ali ve ben Kaos GL’ye emek veren onlarca insandan biriyiz.
Aday listeleri konusunda, Kaos GL Derneğinin tek bir kriterimiz var, homofobi ve transfobi karşıtı olmayı bir değer olarak ortaya koymasını bekliyoruz ve istiyoruz. Aday listelerini çok incelemedim ancak iki trans aday vardı, politik olarak tasvip etmeyeceğim sözleri ile karşımıza çıkıyordu. Bu yüzden memnun olmadığımı diye getirdim ve bu adayların kimlerin temsilcisi olduklarını unutarak, sırtlarını heteronormatif yapıya dayarayak kamuoyunda beyan vermelerinden rahatsızlığımı dile getirerek kimin adayları olduklarını sormuştum.
Aday adayları arasındaki LGBT bireylerle ilgili pek umutlu olmadığını belirtmiştin. Sence, LGBT’nin politik görünürlüğü açısından yapılması gereken ne?
Mecliste ideal olan toplumu oluşturan bütün kesimlerin mecliste sözlerini karşılığını buluyor olması. ancak bu illa bütün toplumsal kesimlerin mecliste olması anlamına gelmiyor, insan haklarına duyarlı, toplumun farklı kesimlerinin sorunlarından haberdar olan adayların mecliste olması yeterli diye düşünüyorum.
Aday olan iki trans milletvekilinden biri, LGBT örgütleriyle iletişimi sorunlu olan bir aday diğeri ise eşcinselliği hastalık olarak nitelendiren bir adaydı ve bütün bunlara rağmen medyada trans aday olarak bulundular ve LGBT bireyleri temsil etmek üzere aday olduklarını açıkladılar. Kimse bana rağmen beni temsil ettiğini açıklayamaz, öncelikli olarak beni temsil etmek gibi bir iddaa ile yola çıkıyorsa ilk önce benden olur alması gerekir değil mi?
LGBT bireylerin mecliste görünür olması benim birinci önceliğim değil, benim için temel sorun LGBT bireyleirn sorunlarının mecliste görünür olması ve homofobi ve transfobi karşıtı bireylerin mecliste olmasını tercih ediyorum.
Benim inandığım Kaos GL iktidarı hedeflemiyor, toplumsal dönüşüm birincil hedefimiz, biz örgütlenirken ve mücadele ederken hep şunun altını çizdik, toplumsal dönüşüm gerçekleştiğinde yani toplumun genel kesimi LGBT bireylerin sorunlarından haberdar olmaya ve homofobi ve transfobileriyle yüzleşmeye başladıkların da zaten haklarımızı da bu çerçeveden tartışmaya gerek bile duyulmayacak diye düşünüyorum, o noktada mecliste kim olursa olsun bizim sorunlarımız tartışılacak ve birlikte çözüm üretebileceğiz.
Kaos GL bugüne dek etrafındaki kişi ve kurumlarla siyasal değil misyon bağlamında bir bağ kurmuş gibi gözüküyor. Beraber çalıştığınız, destek aldığınız siyasal partiler oluyor mu? Bir STK olarak yan yana durduğunuz siyasal akımların eylemlerinden sorumlu tutulmaktan korkuyor musunuz?
Kaos GL olarak bağımsız bir hareket yaratmak için çabaladık durduk. Toplanacak bir mekanımız olmadığın da bile siyasi partilerin vs. yerlerini kullanmamayı tercih ettik. Şimdiye kadar kurduğumuz iletişimler de ve işbirliklerin de hep antimilitarizm, şiddet karşıtılığı, homofobi ve transfobi karşıtlığı ve cinsiyetçi olmama üzerindne ortaklıklar kurmaya ve bu değerleri görünür kılmaya çalıştık. Bu nokta da kurduğumuz ortaklıklar da siyasal akımların eylemerinden sorumlu tutulmuyoruz, çünkü biz kurduğumuz iletişimde ortak değerler üzerinden ilerlemeyi tercih ediyoruz.
Bir de toplumsal yapı, muhafazakar, milliyetçi, militarist ve heteroseksist ve bizler de bu yapıdan etkileniyoruz, ortaklıklar kurarken bunları da değiştirmeyi ve dönüştürmeyi hedefliyoruz. Örneğin BDP ile kurduğumuz iletişimin salt iletişim halinde olma hali bile LGBT bireyler arasında gerginlik yaratabiliyor, faşistçe yorumlar da bulunabilirler. Ancak 1993’de Kaos GL kurulurken politik bir tercih yapıldı ve bu tercih doğrultusunda ilerliyoruz, “o ne der, bu ne der” diye endişe ediyor olsaydık yatak odalarımızda tıkılı kalırdık.
Örneğin Kürt meselesi söz konusu olduğunda, bizler de tarafız diyoruz. Toplumsal barış için biz de taraf olmak istiyoruz. Ancak iktidardan yana değil ezilenden yana taraf olmaya çalışıyoruz. Toplum sadece homofobisiyle ve transfobisiyle yüzleşmeyecek, LGBT bireyler de aynı zamanda özgürleşmek istiyorlarsa onlar da milliyetçilikleriyle ve muhazakarlıkları ile yüzleşmeleri gerekecek.
Ancak biz doğru bir yerden ilerlediğimizi düşünüyoruz, çünkü bugün için farklı toplumsal kesimler üzerinden kaos gl ve ürettiğimiz değerler sahip çıkılıyor. Bu çok önemli, örneğin senin Kaos GL ile kurduğu iletişim bile bizim doğru bir yolda olduğumuzu gösteriyor.
En son Hilal Kaplan'ın katılacağı "Dur De!" konferansında LGBT çok güzel bir tavır aldı. Kaos GL olarak pragmatik birlikteliklere nasıl bakıyorsunuz. Örneğin Mazlum-Der ve Özgür-Der gibi "Eşcinsellik günahtır, Aliye Kavaf'ın yanındayız" diyen kuruluşlarla yan yana durduğunuz oluyor mu?
Dur De konferansı öncesinde konferans fikri ortaya atıldığında biz endişemizi dile getirmiştik. Halen buna rağmen bizim eleştirilerimizi dikkate almadan Hilal Kaplan’ın davet edilmesi gerçekten büyük bir ayıp. Hem de bize karşı değil, nefret cinayetlerine maruz kalan lgbt bireylere saygısızlık.
Dur De’in LGBT bireylerin tepkileri sonrasında Hilal Kaplan’ın çekilmesine ilişkin yaptığı açıklama ise gerçekten Sosyal Değişim Derneğinin ve Dur De’nin Homofobiyi ve transfobiyi politik bir mesele olarak ne kadar sahiplendiklerini gözler önüne seriyor. Anlayışlı Hilal Kaplan’a teşekkür ederken LGBT örgütlerinden özür dilemeyi unutabiliyorlar.
Bir diğer sıkıntı ise, Nefretin siyasetini tartışmaya açtıkları oturumlarda homofobi ve transfobi meselesini tartışılacak bir konu olarak görmemeli bunun yerine İslamafobi gibi Türkiye’de karşılığını bulmayan bir fobiyi bile dert edebiliyorlar. Türkiye’de orduyla ve dinle yaşanacak olarak siyasal tartışmanın homofobi ve transfobi karşıtı hareket üzerinden şekilleneceğini düşünüyorum.
Biz insanların değişebileceğine ve dönüşebileceğini düşünüyoruz, yaşadığımız kenti hayatlarımızı özgürleştirmeye çalışıyoruz. Mazlum-der ve beraber hareket ettiği sivil toplum örgütleri ile yan yana gelmemiz bugün için imkansız. Benim doğrudan yaşama hakkımı elimden alacak bir açıklama yapabilen bir örgütle yan yana gelmem imkansız diye düşünüyorum. Ancak eninde sonunda onlar da LGBT varoluşunu günah üzerinden tanımlamamaktan vazgeçmek zorunda kalacaklar. Eğer Mazlumder kendini İnsan hakları örgütü olarak tanımlamaya devam edecek ise bunu yapmak zorunda, yada ben sadece Müslüman erkeklerin insan hakları örgütüyüm diyerek de yoluna devam edebilir…
Kürtçe bir Erkeklik söyleşileri kitabı oluşturdunuz. LGBT bireyleri içinde de politik farklılıklar olduğunu biliyoruz. İçeriden hiç tepki aldınız mı?
Kitap, Türkçe ve Kürtçe yayınlandı, Kürtlerin anadilde eğitim hakkını desteklediğimizi göstermek amacıyla kitabı Kürtçe yayına hazırladık. Tabii ki Kaos GL’nin Kürtçe kitap yayınlaması üzerinden LGBT bireylerden farklı tepkiler aldık. Bu tepki Kaos GL’in içinden bir tepki değil ama okuyucularımızdan gelen bir tepki idi.
Toplumun bütün kesimlerinde LGBT bireyler var, pek tabii ki faşist, milliyetçi LGBT bireyler de var ve onlar bizim ne yaptığımızı anlamıyor yada neden yaptığımızı sorgulama gereği duymuyor…
Ancak şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki, BDP’li milletvekillerinin homofobi ve transfobiyi politik bir mesele olarak meclise taşımaları ve bu konudaki ısrarlı tavırlarında hiç kimse eleştirecek bir yer bulamıyor.
“Türk heteroseksüel, orta sınıf erkek” iktidarını sorgulamayan bir LGBT hareketinin mümkün olmayacağını ve kimseyi özgürleştirmeyeceğini LGBT bireylerinde kabul etmeye başladığını söyleyebilirim.
Bawer'in geçen sayıda yazdığı Bursa'daki linç girişimi olayını düşününce karşısında çok ciddi olarak kolektif bir şiddet oluşabilecek açık bir hedef halindesiniz. Görünür LGBT bireyleri olarak konferanslara katılırken, sokağa çıkarken göze aldığınız şeylerin karşılığını aldığınızı düşünüyor musun?
Aslında bugün için doğrudan iktidarı tehdit edecek bir güce sahip olmadığımız için şiddet bize karşı örgütlenmiyor. Ancak hem geçen sene 17 Mayıs yürüyüşünün olduğu gün Esat bölgesinde polislerin trans aktivistlere saldırması gibi olaylar yaşanmaya başladı. Şiddet karşıtı bir yerden politika yapmaya çalışıyoruz. Ancak Dur de’nin konferansına ilişkin dediğim gibi medyada yazarlar nefret söylemi yaymaya devam ettiği müddetçe bize karşı transfobi ve homofobik nefret körükleniyor. Bu nefret elbette şiddete
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder