7 Mart 2011 sabahında her zaman okudukları gazetelerini eline alanları sürpriz beklemiyordu. Dahası, tarafını çoktan belli eden Taraf, Sabah, Yeni Şafak ve Zaman gazeteleri sanki yazı işleri aynı masa etrafında toplanıyormuşçasına ortak bir tavırla çıkmıştı. Yeni Şafak “Yazıdan kitaptan değil, deliller var” derken okyanus ötesinin sesi Zaman gazetesi “Savcılık: Gözaltıların gazetecilikle ilgisi yok” açıklamasının altında “Açıklanamayacak deliller var” diyerek hani şu, nedense bizim bir türlü erişemediğimiz; ama davanın selameti gereği insanları içerde tutmaya yeten o delilleri öne sürüyordu. Hıncal Uluç, Emre Aköz ve Engin Ardıç gibi belaltı yazarları ile tirajına tiraj katan Sabah Gazetesi ise savcının yakışıklı fotoğrafının yanında tırnak içinden “Açıklanamayan deliller var” diyerek, “Savcının ve Savcılığın sesi” sloganını akıllara getiriyordu. Kısacası sahibinin sesi eko yaptı ve gazeteciliğin artık “haysiyetli” bir meslek olup olmadığı sorusu bir kez daha akıllara geldi.
ZAMAN'A GÖRE ‘ZANLILAR’ BİZE GÖRE ‘GAZETECİLER’
Bu dört gazetenin sermaye analizini yapmamıza gerek yok. Teker teker haberlerinin içerik analizini yapmakta ise derin bir fayda var. Örneğin Zaman'ın internet sitesinde tüm basının “Gazeteciler” olarak bahsettiği Nedim Şener ve Ahmet Şık'a dair tanım şöyle: Zanlılar!
Zanlı kelimesi size bir cinayeti ya da bu tarz bir adi suçu, ciddi bir olumsuzlamayı çağrıştırmıyor mu? Amaç tam da bu zaten. Yıldıray Oğur'un Pınar Selek için “Dava bu kadar uzun sürdüğüne göre illa ki bir şey vardır” diyen tavrının ardında yatan neden de bu değil miydi? Bu soru işareti veya tanımlamalar etrafından bireylerin simgesel olarak suçlu ilan edilmesidir. Zanlı, sanık ya da bir işi yaptığına dair şüphe olan kimselerin “Gazetecilik” kimliklerinin dışında simgelenmesi ve geçmişte kullanılan örnekler dâhilinde suçluluklarının kanıtlanmasında araç olarak kullanılan bir kelimedir.
Yanaklarının her birinde 500 bin dolar taşıyan Sabah yazarı Mehmet Barlas ise gazetesinin manşetini pek önemsemese de tüm köşe yazarlarına sükûnet tavsiye etti ve düzenin değişmesi gerektiğini söylerken, bu konuda yazanların bir şey elde etmeyeceklerini haykırdı. Barlas, eylemsiz gazeteci, suskun gazeteci modelini önermekte hiçbir sakınca duymazken sosyalist ve kadın olan herkesin baş düşmanı Engin Ardıç seçimlere giren 27 partiyi eleştirirken ne demokrasi katili barajdan (katil zanlısı değil, katil) ne de hapisteki gazetecilerden dem vurdu.
ÇİÇEK, BÖCEK, TARAF!
Yeni Şafak kendinden bekleneni layığıyla yaparken gelelim Türkiye basınının okeye dördüncüsü (AKP'li bürokratların en sevdiği oyun olarak okey ayrı bir yazı konusu olabilir) Taraf ise Murai Batu cinsi bir kuşun fotoğrafının yanından kuş kadar ama Gazetecileri “Zanlı” ilan eden manşetiyle hepimize ders veriyordu. Meslekten arkadaşlarımız gözaltına alınırken septik yazılar yazarak savcıların işini kolaylaştırmalı, ilk sayfaya mümkünse kuş falan koyarak, haberin hemen altına da “Hukuk giremedi, Başbakan girdi” gibi seksizmin dibine vuran bir başlıkla Başbakan'ın 3. Ordu ziyaretini ekleyerek olayı çözmeliydik. Bilemedik. Biz Başbakan'ın vakanüvisi, methiye düzeni, gazetecilik düşmanı olmadığımızdan olsa gerek Taraf'ın ilk sayfası Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın evinin önünde nöbet bekleyen bu ülkenin haysiyetli insanlarının gazetelerinin sayfalarına benzeyemedi.
SAVCISININ GAZETESİ
Zamanında “Paşasının Başbakanı” manşetiyle büyük sükse yapan bir gazetenin Zekeriya Öz'ün özel arabası tadında hizmet vermesi, ki savcı polis dostluğu hepimizin tanık olduğu bir hakikattir, olsa olsa “Savcısının gazetesi” olmanın açık kanıtıdır. Gazetede herkes gazetecilerin tutuklanmasından ayrı tellerden çalarken, hakkını teslim etmemiz gereken Ümit Kıvanç ve Murat Belge'nin davanın sulandırılışına yönelik uzun süre sonra gelen sürpriz yorumlarına rağmen bavuldan çıkan gazeteci Mehmet Baransu ise savcının redaktörü olarak duruma el koymuştu bile. Türkiye'de medya olsa olsa böyle bir şeydi. Salonun akustiği konusunda bilgimiz yok; ama matbaasını şunu bunu bilmesek de, sözleri eko yapıyordu ve biz bu şarkıyı daha önce dinlemiştik. Adı ne miydi? Sahibinin sesi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder