26 Mart 2011 Cumartesi

Adaletin kara mizahına karşı bir gazeteci: Baha Okar / Evrensel 23.03.2011



Gazeteciler için yürüyor, aynı sofrada otursa birbirlerini boğmaktan bir an bile tereddüt etmeyecek gazeteciler. Tedirginler. Bir fotoğrafa denk geliyorum. Ağabeylerime, gazetelerin koridorlarından tanıdığım başka yüzlere benzeyen, sanki bir dönemin çocuklarına bahşetmiş olduğu o bakış açısına dair bir iz taşıyan fotoğraf Baha Okar’a ait. Nedim Şener’in ve Ahmet Şık’ın tutuklanmalarının böylesine tartışıldığı bu dönemde, bu köşeden “KCK” ve “Devrimci Karargah” adıyla sık sık andığımız, susturma operasyonu diye nitelendirdiğim o operasyonlardan birinin tutsak ettiklerinden birine yani.
Bilim ve Gelecek dergisinin idari işlerini yürüten, aynı zamanda editörlüğünü yapan Baha Okar 21 Eylül sabahı 04.00’de emniyet güçleri tarafından evi basılarak gözaltına alınmış ve 25 Eylül sabahı da tutuklanarak cezaevine gönderilmiş. Okar, aramızdaki çetecileri, darbecileri çevirmesi gereken bir operasyonun tutukladığı bir basın mensubu. Ama hikayesi öyle basit değil:
Kamuoyuna “Devrimci Karargah” bünyesinde 12 kişi ile birlikte tutuklanmış. Sorgusu sırasında kendisine yöneltilen suçlamalar Okar’ın mahkumiyetine dair soruları beraberinde getiriyor: 1.5 yıl kadar önce İstanbul-Bostancı’da çıkan çatışmada öldürülen bir Devrimci Karargah üyesinin evinde Okar’ın tek bir adet parmak izine rastlandığı; bir PKK itirafçısının Baha Okar’ın 2005 yılında Kuzey Irak’taki PKK kamplarında kaldığını söylediği; annesine ait olduğu iddia edilen bir telefondan şu anda Ergenekon davasının sanığı olan bir Ulusal Kanal çalışanının defalarca arandığı gibi derin ve devletin birini mahkum etmek için yeterli bulduğu iddialar mevcut.
Operasyonların sürdürülme biçimi açıkçası sonsuz bir özensizliğin ve yine Okar’ın çalıştığı dergide bir dönem yayınlanan sosyal bir ağa, yani örneğin çevrenizdeki altı kişi aracılığıyla dünya üstünde herhangi birine ulaşabileceğinize dair teoriyi doğrular nitelikte. Örneğin dokunduğunuz bir kapı tokmağı ya da VCD sizi mahkumiyeti zaten şaibeli olan bir insanın yanında hapse götürebiliyor. Derginizde oturup çalıştığınız, herkesin gözü önünde olduğunuz ve bunun kanıtlanabileceği anlarda ışınlanarak olsa gerek Kuzey Irak’a kadar gidip eğitim alıyor falan olmalısınız ki kendisi PKK’nin kamplarında eğitim almakla da suçlanıyor. Okar devletin yıllardır halkın gözüne sokmak istediği o suçlu modelinin ta kendisi gibi lanse ediliyor. Yıllarca katillerini Avrupa’ya ve ülkeye salıp “Vatan için kurşun attırıp, kurşun yedirenler” pek haz etmedikleri bilimle ilgili siyasi analizleri de olan bir derginin editörünü süper bir vatan hainine dönüştürmekte gecikmiyor, bu da yetmezmiş gibi işkenceci eskisi (eskiliği tartışılır), şimdinin vekil adayı bir adamla aynı davadan yargılayabiliyor. Devlet, karşısında boynu kıldan ince olmayan, yolu evrimden ve bilimden geçmiş olanları deyim yerindeyse “doğramakta” sakınca görmüyor.
Baha Okar tutuklanmadan önce telefonları dinleniyordu ve fiziki takip altındaydı. Savcılıkça iddia edilenin aksine sahte bir kimliğin değil kimlik fotokopilerinin üstünde parmak izleri vardı, dahası fotokopilerin bulunduğu ve örgüt evi olduğu iddia edilen evde Okar’a ait bir iz dahi bulunamamıştı. Okar’ın o eve girip çıkmadığı bile belli değil. Okar’ın DK’de tutuklanan ya da serbest bırakılan ve davada ismi geçen kimseyle telefon konuşması tespit edilmemiş. Annesine ait olduğu iddia edilen telefon numarası üstünden Okar annesi ile hiç konuşmamış dahası Okar ve Annesi başka bir numara üstünden iletişim kuruyor. Çalıştığı derginin basım şirketi Baha Okar’ın Kuzey Irak’a gidip kampa katıldığı iddia edilen dönemde dergide işinin başında olduğuna dair tüm belgeleri savcılığa sunmuş durumda. Dahası bir PKK itirafçısının 1990 yılındaki bir fotoğraf üstünden yaptığı tanımlama üstünden, hiçbir şekilde yüzleştirilmeden yapılan teşhis Okar’ı içeride tutuyor.
Okar; Ergenekon, Devrimci Karargah ve KCK davaları denen tüm bu davaların ortasında bir yerde dergisine döneceği günleri bekliyor. Dergideki arkadaşlarına derginin gidişatına ilişkin yazılar yazıyor, keşke orada olsaydım “İşimi temiz, düzgün ve kendim yapmayı” severim diyor her mektupta. Okar sadece mesleğine ve yaşamını adadığı dergisine değil, sokaklara da özlem duyuyor. Bizim, gazetecileri hatırlamak için ana akımdan birilerinin tutuklanmasına ihtiyacımız oluyor. Bu yazı bir utanç yazısıdır, hem adalet, hem gazetecilik adına. Bu karanlık adaletsizlik bitsin diyorsanız:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder