Nihayet bu da oldu! Türkiye basınının amiral gemisinin devrik lideri, bilir kişi, Özallaştırılmış eski genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök artık bir Bild yazarı. Hemen sevinmeyin, Ertuğrul Özkök Hürriyet’ten ayrılmış değil. Hatta kibirindeki genleşme katsayısıyla Özkök’ün Hürriyet’teki yerinin oldukça genişlediğini söyleyebiliriz. Peki ne olacak şimdi?
Türkiye’nin ihracat ve ithalata en meraklı yazarlarından Özkök’ü ihraç edişimiz basın tarihimize altın harflerle mi yazılacak, yoksa Bild “bakın insanlar neler çekiyor, bir de okurlarımız bize kızar” mesajı vermek için mi Özkök’ü kadrosuna kattı? Şimdilik cevap belirsiz gibi görünse de tek bildiğimiz şu, sık sık haberlerinde yanılgıya düşen Bild ile Türkiye’nin en çok tekzip alan gazetelerinden Hürriyet’in kader ortaklığına yeni bir felaketin eklendiği.
Belki de Özkök’ün kariyerindeki bu devasa adıma dair sorular sormalıyız. Bild’e yazan Özkök’ün ilk yazısında kendini şaraptan anlayan, pek de Almanyalıların bildiği tipten bir müslüman olmayan biri olarak tanımlamasını nasıl okumalıyız? “Ben de şarap içiyorum, üstelik o Müslümanlardan değilim, ben de sizin gibiyim” demekle “Ey Avrupalı, ben de senin gibiyim” demek istediğini kim reddedebilir? Özkök’ün bu “ben onlardan değilim” tavrının Türkiye burjuvazisinin çöküşüyle birlikte okunması gerektiğini düşünüyorum. Buna bağlı olarak da Özkök’ten bıkmışlığımızın aslında O ve benzerlerine dair tepkilerimizin toplamı olduğunu söylemem şart.
Radikal’in eski yazarlarından Perihan Mağden de katıldığı 5N1K programında görevden alınışının ardından bir yazı yazmak için dönmek isteyecek kadar Özkök’ten bıktığını söylemişti. Peki neden tüm medya camiası Özkök’ten böylesine nefret ediyor? Aslında cevap basit. Türkiye basınının kalitesizlik mühendisliği görevini üstlenen, “star gazetecilik” denen bir şeyi hepimize yutturup Ayşe Arman’ın pembe dünyasından bize seslenmesi de dahil olmak üzere Beyaz Türk ile beyaz olmayan herkes arasındaki o derin farklılıkların acınası bir durum olduğuna inandıran Özkök’ün ta kendisi değil miydi? Muhabirleri plazaya tıkan, haberle haberci arasına aşılmaz dağlar koyan, Masaların başında haber yapan muhabirleri yaratan o değil miydi? Gazeteciliği bir kişilik meselesi haline getiren de, Hrant Dink cinayetinin bu denli kolay işlenmesine neden olan haberlerin yapımına neden olan da, Ahmet Kaya ile ilgili yapılan haberlerle Kaya’yı ölüme sürgün eden Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet’i değil miydi?
SANSÜR NEDİR?
Her dönemin gazetecisi Özkök’ü savunan ve sevenler de var elbet. Onlara göre Dink’i ölüme götüren süreç de, Ahmet Kaya’yı “ayıp etmiş” ilan eden haberler de dönemin hakkını veren haberler. Daha ılımlı bir kesim de Özkök’ün bu konudaki yetkisinin sınırlı olduğunu söylüyor ve bu haberleri yayınlamasaydı sansürcü olurdu diyorlar. Aslına bakarsanız tam bu noktada “sansür nedir?” sorusunu sormakta yarar var. Toplumu nefret, düşmanlık ve ayrışmaya iten, kişiler üzerinde hayati tehdit oluşturan yazılara “dur” diyebilmek sansür müdür? Özkök’ün asıl sansürü Türkiye’nin devlet mekanizmalarına vurmayıp özgürlüğü sadece bir günlük hayat meselesi olarak gören bir gazetecilik yaratmasıydı. Devletin ötekilere zulmünü görmezden gelip insanın insana ettiğini gazeteye konu eden Özkök’ün safı her zaman belliydi.
Asıl sorun da buradaydı zaten. Özkök’ün başında olduğu gazetesi O’nun değerlerine uygun bir hürriyet davasının peşindeydi. “Türkiye Türklerindir” diyen, sermayeye kollarını sonuna kadar açan, ordu ile iyi geçinen Hürriyet’in hürriyetten ne anladığı aslında bu ülkenin hürriyetten ne anladığını bize anlatıyordu. Hürriyet liberalizmdi ve Jean Paul Sartre yine haklı çıkmıştı, liberal rezil bir sözcüktü. Kelime anlamının ötesine taşan liberalizmi, beyaz ve Türk olanın dostu medya anlayışıyla Özkök kariyerinin teselli armağanıyla uğraşadursun, biz O’nun Türkiye basınından çaldıklarını unutmadık. Bu yüzden Bild’e açık teklif vermeliyiz belki de. Özkök’ü alın ve ne olur geri göndermeyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder