2 Şubat 2011 Çarşamba

Has Parti GB Yardımcısı Erol Erdoğan: “Alın teriyle kazanan fakir de, zengin de bizim dostumuzdur.”


Halkın Sesi Partisi’ni Jîyan’da konuk etme fikri partinin kuruluşundan bu yana aklımızdaydı. Parti Genel Başkan Yardımcısı Erol Erdoğan’a ulaştık ve Anadolu’daki buluşmalar sırasında bize zaman ayırıp sorularımızı yanıtladı. Türkiye’deki Müslümanlık ekseninde siyaset yapan partilerle ilgili soru işaretlerinden, sınıf ekseninde siyasete HAS Parti’yi yeniden analiz etmek adına Erdoğan’a kulak vermekte büyük fayda var.

Söyleşi: Sarphan Uzunoğlu

Sarphan Uzunoğlu: HAS Parti. Halkın Sesi, popülizmi çağrıştırıyor. Sizi çıkış bakımından AKP’ye benzetenler de oldu; ama AKP ile aranızda bir fark göze çarpıyor. Sanki Anadolu Kaplanları ile aranızda bir mesafe var ve siz onların yanında çalışanlarla omuz omuzasınız. Sahi, sınıfsal eksende kimdir sizin seçmeniniz?

Erol Erdoğan: Kategorik olarak sınıf partisi değiliz. 73 milyonun siyasetini yapıyoruz ve halkın tamamını muhatabımız olarak görürüz. Bunu da kurucu profilimizde, HAS PARTİ’nin temel tanımında ve parti çıkış manifestosunda ortaya koyduk.
Siyasetimizin varlık sebebi ve temel kavramı adalettir çünkü. Adaleti temel aldığınız zaman 73 milyon sayısının biraz daralacağını, kurmak istediğimiz sistemin birilerini rahatsız edeceğini biliyoruz. Fakat Has Parti, adaletin tabii gereği olarak ihtiyacı en acil olanları önceleyecektir. Bu kesim de elbette ki sistemin ve Karunlaşmış grupların meydana getirdiği yoksullar, mazlumlar ve mağdurlardır.
Bizim AKP ile aramızda benzerlik değil aslında fark çok. NATO’ya bakışımız aynı değil, BM’ye bakışımız aynı değil, ABD ile kurulan ilişkinin biçimine bakışımız aynı değil, emeğe, sermayeye, üretime bakışlarımız çok zıt. Hal böyle iken Halkın Sesi Partisi, AKP’ye nasıl benzetilebilir? Hepimiz bu ülkenin partisiyiz, evet bu bazı benzerlikler doğurabilir. Ama bakın ekonomik tercihlere; AKP ile CHP daha yakındır.
Mazlumları, mağdurları ve yoksulları başta önceleyerek adaleti herkese yaymayı esas alıyoruz. Demokratikleşme, insan hakları, hukuk devleti olma, şeffaflık, kamu gücünün peşkeş çekilmesinin önlenmesi gibi temel konular 73 milyonun ortak beklentisidir çünkü. Adalet de, bu beklentilerin görülmesi ve karşılanmasıdır. İlla da sınıfsal bir tanım isterseniz…
—Evet, bu durumda ne dersiniz?
Erol Erdoğan: Adaletten yana olanların tarafındayız, adaletin tarafıyız. Bu elbette klasik bir sınıf tasnifi değildir ama adalet de çoğunluğun talebi ve hakkıdır.
—Yeni İslami Burjuva diyebileceğimiz kesimden oy almak gibi bir kaygınız var mı? Emek, Hak, İslam’ın özüne dönüş gibi tanımlarınıza dair bu kesime bir eleştiri içerdiği yorumları yapıldı. Zenginleşen muhafazakâr tabaka ile bir sorununuz var mı?
Erol Erdoğan: Mevcut ekonomik sistemin haksızlıklar üzerine kurulduğunu, birilerinin haddinden fazla haksızca zenginleştiğini ve halkın büyük bölümünün de giderek yoksullaştığını görüyoruz. Bu haksız zenginleşen kesimin referansının İslam olup olmaması “İslam nedir, Müslümanlık nedir tartışmaları” için de önemlidir; fakat iktidar olmaya talip bir siyasi parti olarak bizim temel meselemiz, ekonomik düzenin temelden değişmesi, gelirin adil bölüşümü için hukukun yeniden oluşturulmasıdır.
Müslümanlığın paylaşmayı esas alıyor olması şahsım için referanstır ama ülkedeki yoksulluğu azaltmaya yetmez. Bunu hukukla; adaleti sağlayacak bir siyasi ve ekonomik sistemle çözebilirsiniz; biz de parti olarak işin bu esasıyla ilgiliyiz.
Bizim için zalimin de mazlumun da dini, ırkı fark etmez; birinin tam karşısında birinin de tam yanında dururuz.
“Zenginleşen muhafazakâr tabaka ile bir sorununuz var mı” dediniz. Bir kişinin nasıl zengin olduğuna ve zenginliğini bir sömürü, baskı, haksızlık aracına dönüştürüp dönüştürmediğine bakarız. Bunun için, haksızlıkla zengin olmuş bir muhafazakâr ile bir başkası bizim için aynıdır, hatta inanç istismarıyla zenginleşeni daha fazla olumsuzlarız. Alın teriyle kazanan fakir de, zengin de bu anlamda bizim dostumuzdur.
— Geçtiğimiz ay Express dergisinde bir Başakşehir Analizi yayınlandı. Analizde işaret edilen noktalardan biri de şuydu: Burada kimsenin komşusu aç değil, insanlar bu yüzden rahat yaşayabiliyor. Genel başkanınızdan parti üyelerinize, mazlumun yanında bir söylem oturttuğunuz ortada. Bir yanda da böyle bir “yapay refah” komünitesi var ve sizle benzer şeyleri savunan partilerin oy kalesi durumunda bir yerleşim birimi. Sizce zor bir topa girmediniz mi?
— Erol Erdoğan: İlkeli davrananlar için her zaman işin kolay bir yönü vardır, o da ilkeden sapmamakla olur. Evet, zaman zaman karşımıza zor tablolar çıkar ama ilkeye bağlı kalarak zor anlarda da sözün bize yakışanı, sözün en doğrusunu söyleyebiliriz. Express dergisindeki analizi ben kişisel olarak çevreme zaten yıllardır yapıyordum. Onun için “sen de buraya taşın” tekliflerini hep görmezden geldim. Bu tür siteleri ilk başlatanlar da zaten dindarlar veya muhafazakârlar değil, biliyorsunuz. Başakşehir’deki insanlara toptan haksızlık edilmesini de istemem. “Paranın dini imanı olmaz” derseniz bu yozlaşmalar her yerde başlar. İnsanın dini, imanı, değerleri, ilkeleri vardır, olmalıdır.
— Bir muhafazakâr partinin “sanayileşme” yerine “emek”, “simit fiyatları”, “ulaşım” gibi mevzulardan yola çıkması bizim alıştığımız bir şey değil. Siz bizim bildiğimiz muhafazakârlardan değil misiniz yoksa?
Erol Erdoğan: Biz hiçbir şekilde muhafazakâr olmadık. Sağcı, solcu veya liberal de değiliz. Bu kavramlar halkımızı ve mevcut siyasi duruşları doğru tanımlamıyor. Kim sağcı, kim solcu, kim muhafazakâr ve neden? Muhafazakârlık, inançlarına uygun yaşayan Müslümanları ima eder biçimde kullanılıyor ve kavramın kendi özündeki olumsuzlukları da kötü bir şekilde bu insanlara paylaştırıyor. Ülkemizde inancına uygun yaşayan insanlara sorun bakalım, kendi muhafaza etmek istedikleriyle siyasal anlamdaki muhafazakârların listesi birbirine hiç benziyor mu? Biz milleti merkez kabul eden; antiemperyalist, yerli, maneviyatçı; herkese adalet, özgürlük ve refah vaat eden bir partiyiz.
— Has Parti’nin iki dilli eğitime bakış açısı nasıl? KCK davasını ve Demokratik Özerklikin tartışılmasını nasıl yorumluyor? Kanada’daki Quebec örneğinde olduğu üzere bir dil politikası geliştirilmesine nasıl bakıyor?
Erol Erdoğan: Ne asimilasyon ne de bölünme olmalı. İki dilli eğitim meselesine ilkesel bakışımız şu: Türkler ve Kürtler kıyamete kadar bu ülkede birlikte yaşayacaklar. Zaten bu birliktelik gönüllü başlamıştı. Buna samimiyetle inanan bir partiyiz. Bunun için Kürtlerin asimilasyonunun engellenmesi ile Türklerle kardeşliğinin pekiştirilmesi önemli. Bu iki meseleyi birlikte gözetmek gibi bir sorumluluğumuz var. Anadilin konuşulması ve devlet güvencesinde öğrenilmesi konusu zaten geri bir tartışma. Bunu bugüne kadar sağlamış olmamız gerekirdi, maalesef bugün bunda bir yol alabilmiş değiliz.
Resmi dil Türkçe olmalı. Eğitim dilinin Kürtçe olmasının bilime ne faydası olacak, Kürtlere ne faydası olacak, bunu tartışmamız lazım. Önemli olan halkların edebiyatının, müziğinin, folklorunun yaşatılmasıdır. Arapların hepsi Arapça konuşuyor, yazıyor, okuyor ama bazı Araplar bir İngiliz ve Amerikan’dan daha fazla onlardan olmuş. Bu konuların “Kürtlerin modernleştirilmesi” projesine dönüşmemesini ummak istiyorum.
— Peki, Demokratik Özerklikin tartışılmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Erol Erdoğan: Demokratik özerklik tartışması başladığından beri izliyorum. Ama bizim, ülkemiz ve yurttaşlarımız için daha gerçekçi ve kardeşliğimizi pekiştirici bir teklifimiz oldu. Bu da İl Meclisleridir. Mevcut il genel meclisleri ile belediye meclisleri tek çatı altında birleşecek, seçilmiş bir başkanı olacak ve adalet, savunma ve güvenlik dışındaki tüm kararları o meclis kendi ihtiyaçlarına göre alacak. Bu önerimizi tartışmaya açtık, bekliyoruz. Ben eyalet sisteminin geçen yüzyıla ait geri bir idari sistem olduğunu düşünüyorum. Bürokrasiyi çoğaltan bir yapısı var. Daha fonksiyonel bir sistem şart. Bu ise İl Meclisleri olabilir. Tabi bu süreçte “adem-i merkeziyet”i de tekrar çalışmamız lazım.
KCK davası daha başından itibaren devlet refleksiyle kurulmuş bir dava. Yargılamanın muhtevasına girmek doğru olmaz tabii, ama yargılamanın biçimine itirazlarımızı söylüyoruz. Elleri kelepçelenip insanları aşağılarcasına teşhir etmeleri, bir önceki duruşmada Kürtçeye “bilinmeyen bir dilde konuştu”, son duruşmada da “Kürtçe olduğu sanılan bir dilde konuştu” diye duruşma kayıtlarına not düşülmesi ayıp bir şey. Hakim Kürtçe bilmiyor olabilir; ama yeminli tercümanı aracılığıyla “Kürtçe savunmasında şunları söyledi” diye yazdırmak varken bunu irade savaşına dökmesine anlam veremiyorum. Hakim bunu yaparsa, vereceği kararın adil olacağıyla ilgili kuşkular oluşur. Devleti yönetmeye talip bir parti olarak, adalet konusunda devletin böyle kuşkulu hale getirilmesini kabul edilmez buluruz.
— Siz neyi değiştirmek istiyorsunuz? Başörtüsüne özgürlük geliyor, İslami kesim hayatını daha serbestçe yaşamaya başladı. Kısacası muhafazakârların klasik talepleri yavaş yavaş gideriliyor. Yeni bir muhafazakâr söylem yoğunluklu parti nereden icap etti?
Erol Erdoğan: HAS PARTİ’ye yapılacak en ciddi haksızlık herhalde “muhafazakâr” yakıştırması olabilir. Önemli olan sadece başörtüsü özgürlüğü değil herkes için tam bir düşünce, örgütlenme ve propaganda özgürlüğüdür. Sadece muhafazakârların, sadece Kürtlerin değil herkesin birincil vatandaş, herkesin eşit ve özgür yurttaş olduğu bir vatan için daha yapılacak çok şey var. HAS PARTİ de bundan dolayı var.
- AKP’nin politikalarının Anadolu’daki taleplere karşılık geldiğini düşünüyor musunuz?
Erol Erdoğan: Anadolu güven ister, tevazu ister, alınterine hürmet, emeğine karşılık ister. İnsanımız, abartıyı, böbürlenmeyi, başa kakmayı sevmez. Muhtaç edilmekten, istismardan, sömürüden kaçar, kendisine buna mahkûm edenlere de, dini ve ırkı ne olursa olsun “gâvurluk yapma bana” der. Çünkü ona göre gâvur, kendi dininden olmayan değil zulüm yapan, sömüren ve gücünü haksızlık için kullanandır. Siz buna göre karar verin. Anadolu endişeli; onun için % 42 Anayasa’ya hayır dedi, onun için evet oyları nitelikli çoğunluğa ulaşamadı, bunun için de Anadolu’da Numan Kurtulmuş ismi insanda bir güven tebessümü oluşturuyor.
— Sosyalist, özgürlükçü çevrelerden katılım alan, Saadet Partisi’nden kopan kadrolarla kurulan bir parti. Peki, bu parti geleneğin ne denli dışına çıkabilecek. Saadet profilinin dışından gelen isimler ne katabilir ya da ne koparır bu partiden sizce?
Erol Erdoğan: Zaten Saadet Partisi’nden koparak HAS PARTİ’ye gelen isimler, oradayken Saadet’i aşan şeyler söyledikleri için barındırılmadılar. HAS PARTİ’de herkes eksiğini diğeriyle gideriyor. Zeki Kılıçarslan ile Mehmet Bekaroğlu, Cem Somel ile Teoman Rıza, Çağrı Erhan ile Erol Göka, Çetin Yelken ile de Akif Gürdoğan birbirlerinin eksiğini tamamlıyor. Nedir bu eksik? Biri halkın inancını diğeri emeğini, biri istiklalini diğeri eşitliğini, biri refahını diğeri barışını öne çıkararak siyaset yapmış yıllarca. Şimdi halkın sesi olarak hepimiz, halkımızın eşitliğini, özgürlüğünü, emeğini, değerlerini, inancını, barışını, kardeşliğini dikkate alıyor, hepsi için çabalıyor ve kol kola yürüyoruz. Ortak sözümüz budur.
— Sitenizdeki bir araştırmada, seçmenleriniz ittifak olsa hangi parti ile ittifak yapılsın istersiniz sorusuna ezici bir çoğunlukla AKP cevabını verdi. AKP’nin yanında durmak, bir ittifakla olası zaferlerine ortak olmak varken neden yeni bir parti? Üstelik tabanınız da buna hazır.
Erol Erdoğan: Sitemizde böyle bir araştırma olmadı muhtemelen başka yerden alınmış bir veridir. Bizim AK Parti eleştirimize bakarak buna cevap bulunabilir. Biz AKP’yi bazı başarısızlıklarından dolayı değil temel felsefesinden dolayı eleştiriyoruz. Temelde farklılığımız, zıtlığımız olmasaydı oraya gider eksiklerini giderir, beraber olurduk. Onun için bu ve benzeri soruları yanlış buluyorum hep. Ne dediğimize bakarak, programımızın ne olduğuna bakarak değil geçmiş adresimize bakarak yöneltilen sorulardır bunlar. Biz farklı bir şey söylüyoruz. Türkümüz çok farklı.
— Dış politikada AKP’nin Ortadoğu’ya ve İslami yoğunluklu devletlere yönelmesi bazı çevrelerde ciddi tedirginliğe sebep oldu. Has Parti bu politikaya nasıl bakıyor?
Erol Erdoğan: Dış politika “aktiflilik, çok yönlülük, antiemperyalistlik ve şahsiyetlilik” ilkeleri üzerinden yürütülmelidir. Biz öyle yapacağız. AKP bu ilkeler çerçevesinde bakmıyor meseleye. Evet, hükümetin dış politikası aktif ama çok yönlü değil. Üstelik AK Parti’nin dış politikası görünürde yerli ama fonksiyonel olarak ABD’nin uluslararası küresel çıkarlarıyla örtüşmektedir.
— Partini tüzüğünüzde yer almıyor sanırım ama LGBT bireylerinin konumlarına dair bir açıklama vardı. Bu bireylerin partiye kabul edilmeyeceği açıklanmıştı. Bazı ülkelerde LGBT bireyleri başbakan olabilirken, Has Parti’nin daha çıkış noktasında böyle bir duruş sergilemesinin sebebi neydi?
Erol Erdoğan: Böyle bir açıklama olmadı, parti adına alınmış böyle bir karar da yok. Dolayısıyla bu konuda kişisel kanaatimi paylaşabilirim. İnsanları cinsiyet veya diğer tercihleri yüzünden gereksiz tasniflere tabi tutulmasını doğru bulmam. Ancak bu tercihini bir propagandaya dönüştüren, teşhir eden, pozitif ayrımcılık talep edenlere ve bir kimlik olarak öne çıkaranlara da olumlu bakmam.
— Faili Meçhullerle ilgili tavrınız ne olacak? Hizbullah üyelerinin tahliyesine nasıl bakıyorsunuz?
Erol Erdoğan: Konusu adalet olan bir parti; faili meçhul, zaman aşımı, uzun tutukluluk, devlet adına cinayet, çeteleşme vb tüm konulara aynı şekilde bakar. Bunlar adaletsizliktir. Bu kişilerle ilgili 10 yıldır karar vermeyen yargı da, 8 yıldır yargı reformu yapmayan hükümet de, hükümeti yargı reformuna zorlamayan CHP ve MHP de ortaya çıkan tabloya ortaktır. Madımak ve Başbağlar da henüz sonuçsuz. Ceylan Önkol’u kim öldürdü, bilemiyoruz. Hırant Dink meselesi de 4. yıla girmesine rağmen maalesef sonuçsuz gibi. Üzülüyorum.
—Sizce bu anayasa değişmeli mi yoksa kökten bir değişimle yenisi mi yapılmalı? Has Parti’nin anayasa konusundaki tavrı nedir.
Erol Erdoğan: Anayasa ruhuyla ve metniyle tamamen değişmelidir. Bu anayasa, Türk, Sünni, Laik kişileri ülkenin temel taşı kabul ediyor. Dolayısıyla da bu tanımın dışında kalan herkes sıkıntılı. Devlet, sözgelimi “Sünniliği” benimsemiş olmasına rağmen kendi belirlediği kadar dindarlığa müsaade ediyor, kısıtlıyor ve yeni bir çerçeve çiziyor. Bu ise hem bireyin hem de Allah’ın dediğinden başka bir çerçeve anlamına geliyor.
— 28 Şubat’ın birincil mağduru muhafazakâr kesimdi. Askerle Has Parti’nin arasındaki tansiyon nasıl olacak?
Erol Erdoğan: 28 Şubat, siyasetin sosyolojisine ve ekonomi yönetiminin makinist dairesine müdahale ettiği için bu ülkenin hepsini mağdur etti. Dindar ve muhafazakârlar dışındakiler, 28 Şubat’ın kendilerini mağdur etmediğini düşünüyorlar ise vay halimize. Bu ülkede herkes işini yapacak; asker de, yargı da, akademi de. Kim işini yapmaz ise o kendi dahil herkese zarar verir. Muktedir siyasetin görevi de herkese kendi işini tam yaptırmaktır. İşini yapan herkesle aramız iyi olacak; mahalle baskısı oluşturan herkesi de sınırına geri çekmek görevimiz olacak.
Erol Erdoğan kimdir?
1969 Sinop doğumlu. 1979’dan beri İstanbul’da yaşıyor. Marmara İlahiyat’ta lisans, Sakarya Sosyoloji de yüksek lisans eğitimi aldı. Mavikuş Çocuk Dergisi ile başladığı yayın hayatındaki işine Yeni Dünya, Şehrengiz Edebiyat, Bengisu.Net Edebiyat, SPD (Sosyal Politikalar Dergisi) ile devam etti. Eğitim ve yerel yönetim alanlarında danışmanlık ve yöneticilikleri oldu. 1999’dan beridir Numan Kurtulmuş’la beraber siyaset yapıyor. Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı iken istifa ederek Halkın Sesi Partisi kurucusu oldu. Şimdi de Üyelerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürütüyor.
Şiir ve yazı çalışmaları var. Fotoğraf çekiyor. Seyahati seviyor. Konuşmaktan çok dinlemeyi tercih ediyor. Evli. Eşi öğretmen. İki kızları var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder