13 Mart 2011 Pazar

Hayatın eylemlilik kararı / Evrensel 16-03-2011


“Kimliğin yoksa zaten ölü gibisin. Hepimiz yaşadığımızı hissedebilmek için dağa çıktık” diyor savaşın bir canlı tanığı, Bejan Matur’un Dağın Ardına Bakmak kitabında. İçinde dağa çıkan ya da bir şekilde oradan dönenlerin  hikayesini barındıran bu kitabı okurken, hayatın eğiticiliği konusunda emin oluyorsunuz. “Academia”nın yahut sıradan bir kent hayatı tecrübesinin bize öğrettiği o “kimlik” problemlerinin çok dışında bir şeyi, bir hikayeyi anlatıyor Kürt sorununun muhatapları bize. Bir anda öğrendiğiniz o afili cümlelerden çok daha fazlası düşüyor içinize, teoriye karşı pratiğin canlılığıyla baş başa kalıyorsunuz.
Bugün baştan sona gazetelerinizi tarayın. Bu hikayeler devlet ve insan arasında geçen hikayelerin sonuçları. İkinci ve üçüncü sayfalar hariç belki de. En sıradanın en hakimle diyaloğuna tanıklık etmek için elimize aldığımız bu gazetelerin iyi niyetle ya da kötü niyetle çıkmış olsun dillerinden bağımsız olarak ele aldığımız hikayelerine baktığımızda insan evladının devlet karşısındaki derin kırılganlığını görüyoruz. İnsanın muhatabı olarak devlet değil, devletin muhatabı olarak insanı. Kısacası her gazete, öyle ya da böyle tutunma mücadelesinde bir insanı anlatıyor bize. Ama farklı pencerelerden.
Örneğin bu pencerelerden biri Dink cinayetini çözümlemek için savcılardan bile çok çalışmış bir gazeteciyi polisin nasıl haldır haldır götürdüğünü size şu şekilde anlatıyor: Gazeteci bir terör örgütüyle ortak çalışıyor, hukukun doğal işleyişi budur. Bir başka gazete ise gazetecinin tek suçunun gazetecilik olduğunu anlatıyor size. İnsan olmak erdemi kadar büyük bir suç olmadığını bize hatırlatanlara inat bunun bir suç olmadığını söylüyor.
OTORİTELERDEN UZAK BİR ALAN
Gazete dilinin, gazete perspektifinin oturmaya başladığı nokta tam olarak tarafınızı seçtiğiniz noktadır. Objektif yahut nesnel gazetecilik denen yalana inanmıyoruz. Bunun birçok gerekçesi var. Gazeteciliğin hak odaklı olması için verilen mücadeleyi en haklı kılacak gerekçeleri sıralayarak başlamakta fayda var. Her şeyin ötesinde objektivizmi belirleyen anayasa unsurları ve kanunlar oluyor. Böyle bir hal altında, objektivizm, geçen hafta değindiğimiz iktidar kapısı gazeteciliğinden öteye gidemiyor. Kanuni sınırlar içerisinde, korkuyla yapılan bir gazetecilik, mesleğini yapanı anlamsızlaştırmakla kalmıyor, mesleği de hiçleştiriyor. İkinci bir gerekçe ise bugüne dek “objektivizm” adına yapılan gazeteciliğin haberin hak odaklılığını her daim resmi bir açıklama yahut sıkıcı bir tekziple yok edişidir. Devletin her konuyla ilgili yapılacak bir açıklaması ya da memurların açıklama yapmamasına ilişkin bir yönetmeliği vardır. Devlet budur, nerede susacağımızı söylemekle yetinmeyen, kendi uzuvlarını da susturmak konusunda sonsuz başarı elde edebilen bir birimler toplamı.
Şimdi birileri çıkmış, gazetecilerin onlara bavulla servis edilenler hariç hiçbir bilgiye sahip çıkmaması için bize baskı yapıyor. Türkiye’de sol tarafta olduğu için medyanın sağ alanından daima dışlanmış bizim tarafın katledildiği onca cinayetin aydınlanması için çaba sarf eden Ahmet Şık’ı, Nedim Şener gibi Dink olayını çözümlemiş bir gazeteciyi ele geçirdikleri belgeler nedeniyle suçluyor. “Araştırmacı gazetecilik bitti” diyenlerin kına yaktığını duyar gibiyim. Araştırmacı gazetecilik aslında bitmiyor, gazetecilerin araştırma özgürlükleri ellerinden alınıyor. Bir meslek fast-food’laştırılıyor. Bir meslek özünden uzaklaştırılıyor ve tabiri caiz ise memuriyete dönüştürüyor.
Bize objektivizm denen o naneyi dayatıyorlar. Onların doğrularını onların söylediği gibi söylememizi istiyorlar. Biz kimsenin sekreteri değiliz. Biz ne “Başbakanın eski danışmanı” gibi söylenenleri daha anlaşılabilir kılmakla ne de Cumartesi Anneleri’ni susturmakla yükümlüyüz. Biz Cumartesi Anneleri’ne, tutuklu aileleri ve yakınlarına, köyleri yakılan Kürt çocuklarına, tecavüz edilme korkusu ile sokaklara çıkamayan kadınlara tanığız. Ne Başbakan, ne de medyadaki uzuvları bizi davalara müdahil olmakla suçlamasın. Bu gazeteciliğin ve hayatın eylemlilik kararıdır. Biz savaşacağız, gücünüz varsa kalemimizi yenin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder