26 Mart 2011 Cumartesi

"Don't let me drown" diyen şarkıyla güne mi başlanır?


Violent Femmes ile günü açmak şemsiyesiz çıkmaktı sağanak yağışın altına. Kabul etmeliyim:
"there's nothing worth living for tonight
tell me that there's something worth living for tonight 
don't let me down don't let me drown 
the pain is somewhere very close to me"
dediler çünkü. Bunu kaldıracak gücümüz falan da yoktu. Üstüne bir mum bile koyamayacağım pastalarım oldu benim. Acilen bir başkasına, olmadığım bir partiye yetiştirilmesi gereken. Konunun kimsenin beni sevmemesi ile falan da ilgisi yoktu. Kalabalıkların çocuğu olamamakla ilgisi vardır. Küçük bir odada bilgisayar ve müzik setiyle büyümek, herkese beyaz kaçmak böyle bir şeydi işte.

Vakti zamanında beni seven bir kadın şöyle demişti: "O kadar beyazsın, o kadar büyük burunlusun ki..." Ben ve seçkinciliğim ben ve seçiciliğim... Sorun hep bendim. Her yere erken giden biri olarak her şeye bu kadar geç kalmışlığımı nasıl açıklayacağımı bugün bile bilmiyorum. Kendimi bir fotoğrafa uydurma çabamla ilgisi yok, bir fotoğrafta çıkmak ya da çıkmamak, konu negatiflerde bile gözükmeyen biri olmak, aslında konu her fotoğrafta olup hiçbir zaman o fotoğrafta kendine yer bulamamak.

O kadını benden vazgeçtikten çok sonra bir kez gördüm koca hayatım boyunca, zaten hiç sevmedim, hiçbir zaman açmadım içimi ona. Karşımda durup çantasını sırtını yasladığı yere yaslıyordu. Benden böylesine büyük bir beklenti içine onu sokan nedir diye düşündüm. Birilerinin benden bir şeyler beklemesinin gerekçesiyle boğuşurken yıllar öncesinden içinde olmaktan hoşnut olduğum bir sahne düştü aklıma.

"Terliklerini niye duvara yasladın" demişti bana. Hep öyle olsun istemiştim dedim. Sevdiğim kadın ile, aynı çatı altında olduğumda hep bir çift terlik duvara yaslansın isterim ben, sanki onla göğe doğru baktıkça bir özgürlük bayrağı olacaktı bizim için. Üstelik onu önemsemeyecektik. "Her gün üstüne bastığımız bir şeyi önemseyebilir miyiz?"

Şimdi düşünüyorum, evet.

Üstüne bastığımız her şeyi vakitli vakitsiz önemsemekle geçiyor zaman zaten.

Şimdi üstüme basan, üstüne bastığım ve bir çatı altında tavana doğru bıraktığım tüm terliklerden özür diliyorum.   Direkleri masum çocukların göğsüne saplanan bayraklar gibi, o terlikler de düpedüz göğsüme saplanıyor çünkü. Anlıyorum, aşka imge ve anlam yüklemeyeceksin. Kadınlarla umut beslemeyeceksin. Belki bir kedi ya da köpek beslerim tekrar ilerde, ölünce arkasından yas tutmaya bile vaktim olur belki. Hayat uğruna yas tutacak kadar yakın bir tek hayal veriyor insana, suç mu sıcak nefesli bir hayvanı bir eski sevgiliden çok sevmek yani?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder