15 Şubat 2011 Salı

Özgür Mumcu: “Geçmişle hesaplaşmadan yeni bir anayasa yapmanın anlamı yok.”


Birgün Gazetesi’nden Radikal’e geçen, kendini gazeteci olarak tanımlamaktan kaçınsa da faili meçhuller, Cumartesi Anneleri, ayrımcılık ve ırkçılık gibi insani problemlere dair yazdıklarıyla kısa zamanda yeni gazetesinde de okurların ilgisini çeken Özgür Mumcu ile basında ve Türkiye’deki ruh halini, hak ihlâllerini ve siyasetin yol haritasında önümüze çıkabilecekleri konuştuk.

Röportaja emek verenler: Sevdiye Ergürbüz, Vartan Estukyan, Sarphan Uzunoğlu

Daha önceden Sabah ve Atv’de işten çıkarmalar olmuştu. Son olarak yine Sabah ve HaberTürk’te 60′ar kişi işten çıkarıldı. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? İlk dönemde işten atılan işçiler için düzenlenen grevleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gazetecilerin örgütsüzleştirilmesi, iş koşulları ve işten çıkarmalara direnememeleri eski ve ciddi bir sorun. Gücünü gazetecilerin bağımsızlığı ve haberden almayan bir basın dünyasının siyaset ve iş dünyasının hegemonlarına direnmesi çok zor.
Daha önceden, kendini ‘Patronsuz Gazete’ olarak nitelendiren BirGün’de yazıyordunuz. Şimdi ise muhalif bir duruşu benimsese de holding çatısı altında bulunan Radikal’de yazıyorsunuz. Bu iki gazete yazar olmayı kıyaslayacak olursanız eğer neler söyleyebilirsiniz?
İki gazetede de yazdıklarım açısından bir değişiklik olmadı. Ancak farklı gazeteler elbette. BirGün hala desteklediğim ve hep başarılı olmasını istediğim bir gazete. Radikal ise içinde farklı eğilimde yazarların olduğu, merkez solda, liberal eğilimleri de güçlü bir gazete. Susurluk dönemindeki gazeteciliği hala akıllarda ve ilerisi için de umut veriyor. Ancak elbette patronsuz sosyalist bir gazete değil.
Bilindiği gibi Ocak ayı, Türkiye tarihi için en karanlık aylardan biri. Uğur Mumcular, Hrant Dinkler, metin Göktepeler… Maalesef bugüne kadar faili meçhul cinayetlerde devlet veya hükümet bugüne kadar hiç ‘somut’ adım atmadı. Uğur Mumcu’nun katili hâlâ bulunamadı. Davalar sürekli erteleniyor. Siz bir hukukçu olarak bu konuda hukukun gerektiği gibi işlendiğine, veya işler hale geleceğine inanıyor musunuz? Bu konuya ilişkin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Dink davası için DDK’ya verdiği talimatı samimi buluyor musunuz?
Siyasi cinayetlerin çoğunda hukukun aksadığı yerler var. Soruşturma safhasında, yargılama safhasında, infaz sırasında… Siyasi iradenin çözüm istemesi ve yargının da hızlı ve etkin işlemesi gerekiyor. Bu uzun bir uğraş. Elbette bir gün işler hale gelecek. O sebeple her fırsatta bu konudan bahsetmek gerekiyor. Abdullah Gül’ün DDK talimatının samimiyetini sorgulamıyorum, samimi olup olmamasıyla da ilgilenmiyorum. DDK’nın nihai raporu beni ilgilendiriyor. Bakıp görmek gerek. Ancak önemsiz bir adım olduğunu da düşünmüyorum.
Ülkede genel bir hukuksuzluk hali var. Pınar Selek davası, SDP davası… Bu hukuksuzluk halinin referandum sürecinden sonra hızlandığını ve daha belirgin bir hal aldığını söyleyebiliriz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Özel olarak referandum süreciyle bağlantılı olduğunu düşünmüyorum. Zaten var olan bir hal gün geçtikçe somutlaşıyor sadece. Bazısı doğrudan iktidarın sorumluluğunda ve ondan kaynaklanyor, bazısı da Pınar Selek olayındaki gibi yılların birikmiş hukuksuz uygulamalarının neticesi.
Türkiye’de resmi ideoloji ile kavga iddiası ile liberaller uzun süre AKP’nin arkasında durdu. Bir kısmı desteklerini çekiyor gibi görünüyor. Ne oldu sizce? Başbakan ve arkadaşları liberal tayfadan bir anda nasıl vazgeçtiler?
Başbakan pragmatist bir politikacı. İşine geldiğinde onları el üstünde tutar, işine gelmediğinde tazminat davası açar. Bugün başbakandan desteklerini çekmeleri artık bir dağa küsmüş tavşan örneği kadar ciddiye alınacak niteliktedir. İşlev tamamlanmış artık. Üçüncü defa hükümet olmaya hazırlanıyor AKP. Bir de liberalle miberalle uğraşacak hali yok. Kaldı ki Türkiye’de kendine liberal diyenler gerçekten liberal hatta demokrat mıdır?
- Anayasa değişikliği öncesindeki tavrınızı bir makaleyle ilişkilendirerek açıklamış ve hayır demiştiniz. Bugün Anayasa değişikliğinde “hesaplaşma” adı altında sunulan hiçbir maddenin bir işe yaramadığını görüyoruz. Referandumda bu politikayı gütmüş bir parti ile yeni anayasa yapılabilir mi? Yeni bir anayasa yapılacaksa muhtemel ana muhalefet ya da iktidar konumuyla CHP’nin yapabileceği bir anayasa ile AKP’ninki arasındaki farklar neler olabilir?
Yeni anayasayı oyu çok olan kapıp kaçma yöntemiyle yaparsa, o anayasanın meşruluğu tartışmalı olur. Anayasa’yı yüzde on barajlı bir meclis yaparsa, o anayasa da meşru olmaz. Gerisi, anayasayı yapmayı bir el kaldırma, demokrasiyi de basit bir matematik hesabı zannetmekten ibaret bir yaklaşım olur.
Barajsız bir meclisle ve hakikat komisyonları kurarak bir anayasa yapma sürecine gidilmeli. Geçmişle hesaplaşmadan yeni bir anayasa yapmanın anlamı yok. Yoksa bu sadece bir AKP anayasası olur ki insanların da parti metinleriyle kendilerini çok bağlı hissetmelerini beklemek güç olur. Aynı şey CHP için de geçerli. Parti anayasası otoriter sağcı bir mantığın ifadesidir.
- Hazır CHP’nin durumuna değinmişken, CHP’nin parti tabanıyla lider kadrosu arasında bir uyuşmazlık olduğunu düşünüyor musunuz? Bir sene içerisinde meydana gelen Sezgin Tanrıkulu’nun partiye katılması gibi değişimler CHP için neye işaret? Milliyetçi alan AKP ve MHP’ye mi terk ediliyor?
CHP çok sağa kaymıştı aslında CHP ile Kürt siyasi hareketi arasında geleneksel bir bağ var. Bunun tekrar canlanıp canlanmayacağını beraber göreceğiz. Kültürel hakların yanında sosyal adaletçi bir anlayışı da savunursa, belki bu seçimde değil ama sonraki seçimde ciddi bir iktidar alternatifi olabilir CHP. (SE/VE/SU)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder